0

Sene 2001. J.K. Rowling’in ilk romanı olan ve 1997 senesinde yayımlanıp fantastik kurgu türünde yepyeni bir çağ açan “Harry Potter ve Felsefe Taşı” isimli kitabı, aynı isimle Warner Bros. tarafından uyarlanarak beyaz perdede büyük bir başarıya imza atmıştı ve 2001 yılının en çok hasılat yapan filmi olmuştu. Haliyle, o zamanların popüler kültürünün temelini oluşturan Harry Potter ve onun büyülü evreni, her platformda karşımıza çıkmaya başladı: ülkemizde tekrar tekrar basılan kitabından tutun Harry Potter’lı bardaklara kadar her yere büyülü bir şekilde erişmeyi başarmıştı.

Bu büyük başarıdan pay almak ve heyecan trenini kaçırmak istemeyen EA (Electronic Arts), Harry Potter oyunlarının haklarını satın aldı ve bu sayede aynı sene içinde PlayStation, Microsoft Windows, Game Boy Color ve Game Boy Advance platformlarında oynanabilecek Harry Potter and the Philosopher’s Stone isimli oyunu piyasaya sürdü. PlayStation konsolunun en çok satan oyunlarından biri olan bu oyun, 2002 yılında Mac OS’te, 2003 yılında ise PlayStation 2, Xbox ve GameCube’de satışa sunuldu. Nostalji Günlüğü’nün bu bölümünde, Şubat ayında çıkacak olan Hogwarts Legacy’nin atası sayılan Harry Potter and the Philosopher’s Stone oyununu inceleyeceğiz.

Harry Potter and the Philosopher’s Stone

Farklı farklı sihirler öğrenmek, iksir yapmak ve… uçmak!

Harry Potter and the Philosopher’s Stone oyunu, çok kısa bir tanıtımla oyuncuya Harry’nin Hogwarts’a geliş hikayesini anlatıyor ve Dumbledore tarafından karşılanan Harry’nin, Hogwarts’ı gezmesi ve keşfetmesini istiyor. Oyunun hikayesinin özeti bu kadar. Oyunun ana mekaniği, Harry’yi farklı farklı mücadelelerden geçirip Gryffindor binası için puan olarak toplayabildiği kadar fasulye toplayarak diğer binaları geçmeye çalışması. Bu durumda Harry’nin başarısı, Gryffindor binasının başarısı olmuş oluyor.

Harry’nin maceralarına ortak olurken ve kitapta/filmde gördüğümüz kahramanlarla beraber savaşırken Hogwarts insana hiç yabancı gelmiyor; örneğin oyunun kontrolleri öğretme kısmında Ron, Harry’e yardımcı oluyor. Tanıdığımız karakterlerin oyunda yönettiğimiz karaktere yardım etmeleri ve ona eşlik etmeleri, zamanın Harry Potter sevdalıları için inanılmaz bir deneyim olmalı.

Tabii ki oyunun tek öne çıkan özelliği tanıdığımız karakterler veya mekanlarla sınırlı kalmıyor: Harry, birçok büyüyü öğrenip onları yeri geldikçe bulmacalarda, yeri geldikçe de savaşlarda kullanıyor. Filipendo, Lumos, Incendio tarzında büyüleri öğrendikçe o büyüleri kullanacak mücadeleler açılıyor. Bu sayede, hem Harry’nin oyun boyunca birden çok büyüyü öğrenip geliştiğini görmek ve canavarları farklı büyülerle alt etmek oyunda ilerlediğinizi rahatça hissettiriyor. Tek sorun, Harry’nin hangi büyüyü yaparsa o büyünün adını bağırarak yapması olabilir. Savaş anında art arda “Incendio!” diye bağrılmasını duymak bir süre sonra kulağı tırmalıyor.

Değişik büyü öğrenmek bir yana, bir de filmdeki gibi Madam Hooch’tan süpürgeyle uçma dersleri alıp ilk başta halkalardan geçerek idman yapsak da (Superman 64 kadar uyuz halkalar olmadıkları kesin) sonrasında Quidditch maçları yaparak Gryffindor için puan toplama çabasına giriyoruz. Bu maçların asıl amacı, hem Gryffindor için kazanmak ve onu birinci yapmaya çalışmak hem de diğer binaları yenmek.

Büyüleri öğrendik, uçmayı öğrendik, sırada iksir yapma var! Profesör Snape’ten iksir dersi almak için birkaç farklı malzeme toplamamız gerekiyor ve bunun için de yine bir mücadeleye atılıyoruz. Her ne kadar Profesör Snape, Gryffindor puanlarını kesse bile Hogwarts’ın gizli mahzenlerinden içerikler toplamak ve oyununun platform sekanslarıyla baş etmek ayrı bir heyecan katıyor. İksir dersinin yanı sıra Profesör Sprout’tan herboloji derslerini aldığımızı da söylemeden geçmeyelim.

Hogwarts’ın ne kadar büyük ve dolu olduğunu, içinde ne kadar çok canavar veya trolün olduğunu yukarıda bahsettiğimiz mücadelelerle anlamış oluyoruz. Oyun, hem filmi oynanabilir bir deneyim olarak sunuyor; hem de filmdeki unsurları oyuncuya bölüm bölüm kullandırtarak hiçbir şekilde oyuncunun Hogwarts’ta yaşayan ve okuyan Harry’nin havasını kaybetmemesini sağlıyor. Bu duruma örnek olarak oyunun sonlarına doğru olan bir bölümde yine bir mücadeleye atılacak olan Harry, bu sefer Görünmezlik Pelerini’ni kullanmak durumunda kalmasını verebiliriz.

Oyunun sonunda, ustası Lord Voldemort’u geri getirmeye çalışan ikiyüzlü Profesör Quirell ile savaşan Harry, bu savaşı kazanıyor ve felsefe taşını korumuş oluyor. Bu sayede, günün sonunda Gryffindor binasının birinci olmasını sağlıyor. Oyunun son sahnesinde ise oyun boyunca topladığımız fasulyelerle Profesör Snape’e bir eşek şakası yapıldığına tanık oluyoruz. Poligon fasulyelerden kaçan poligon Snape’i izlemek oldukça keyifli diyebilirim.

Altıgen kafalı Hagrid’e rağmen…

Harry Potter and the Philosopher’s Stone, Hagrid

PlayStation versiyonunda oldukça ünlü olan Hagrid’in sempatikliğine rağmen oyunun başaramadığı şeylerden de bahsetmek gerekiyor. Öncelikle her ne kadar oyuncuyu yukarıda saydığım çeşitli unsurlarla eğlendirebiliyor bile olsa, oyun yaklaşık dört saatlik oynanışıyla kendisini çok tekrar ediyor. Bir süre sonra döngü şu şekilde işliyor: yeni bir şey öğren, Hogwarts’ın gizli bir yerine git, trol ve heykel gibi farklı canavarlarla savaş, oradan oraya zıpla, fasulye topla ve görevi bitir. Bunun yanı sıra zamanının poligon grafikleri ve “hayran hizmeti” diyebileceğimiz sadece Harry Potter hayranlarına satılmak için yapılmış olması, zamanında çok fazla satmasına rağmen düşük puanlarını açıklar nitelikte.

Hogwarts Legacy’den çok önceki Hogwarts’ın bize katkıları

İyisiyle ve kötüsüyle Harry Potter and the Philosopher’s Stone, dünya üzerindeki ilk Harry Potter oyunu olarak çıkışını yaptı ve sonrasında ondan ilham alan oyunların çoğu film uyarlamalarından öteye gitmedi. Lego oyunları dahil olmak üzere, bugüne kadar olan Harry Potter oyunlarının hepsi film sahnelerini veya filmlerdeki olayları baz alarak ya Harry’i ya da arkadaşlarını oynayabildiğimiz oyunlar oldular. İşte bu durumu değiştirmeye gelen Hogwarts Legacy, beklentiyi çok yukarda tuttuğu için ve filmlerden apayrı bir senaryoda olduğu için, herkes tarafından beklenen bir oyun oldu.

Esasında Hogwarts Legacy, Harry Potter and the Philosopher’s Stone’un çıkış yaptığı zamanlarda yaratmak istediği Hogwarts’ta bir büyücülük ve cadılık öğrencisi olma hissini, Harry karakterinden tamamen çıkarıp oyuncunun baştan sona kendi öğrencisini yapabileceği bir mekaniğe oturtmuş olacak. Onun dışında, Hogwarts’a sıkışan bu 2001 yapımı oyunun çevresini de genişletecek ve kendisinin sunduğu iksir yapma, büyü öğrenme, uçma tarzındaki deneyimlerini katlayarak yeni nesil için geliştirecek diye umuyorum. Hogwarts Legacy’den beklentimin büyük olduğunu ve kendisinin daha önceki oyunlardan hem ayrışarak hem de onları temel alarak ilerlediğini iletiyor, bu bölümde envaiçeşit platformda çıkan Harry Potter and the Philosopher’s Stone oyununu sizlere tanıttığım için mutluluk duyuyorum ve Nostalji Günlüğü’nü kapatıyorum. İyi oyunlar!

Tuana Seda Hürmen
Oyun Günlüğü Yazarı